Kafamızın içinde dönen konuşmalar, çoğu zaman korkudan, kaygıdan yana olanlar… Kollektifin sesi… Yolculukta içeri sızmayı başarmışların gitseler de, bitseler de yaşam bulmaya devam ettikleri alan… Geçmişin yaşamak için tutunduğu, geleceğin kurgulandığı o keskin hat… Otomatik pilotta ki yaşam alanımız, bizi dışarıda tutan. Kıyası, kaosu, yarışı çokça barındıran… Uyurgezerlik alanı… Suyun sesi geliyor sen hala uykulardasın..
Yak ışıklarını bilincinin, duyumsa nefesini, dön yüzünü içeri, gel ana…
Sen zihnin değilsin. Eğer onu izleyebiliyorsak, onun üzerinde oynayabiliyorsak, o geliyor ve gidiyorsa o biz değiliz. An bizim tek gerçeğimizdir. Biz zihinde yaşadıkça yaşamımızdan çalarız. Biz zihni konuşturdukça kuşları duyamayız, biz zihin tanımından ötede ki tatları alamayız… Zihin öğrendiğine, tanımladığına şiddetli bir tutkuyla bağlıdır. O kendini tekrar ve tekrar aynı döngüde yaşatır.
Oysa yaşam dinamiktir, aynı nehirde aynı suda yıkanamaz hiç kimse… İnsan biyolojik, fizyolojik, psikolojik olarak daima değişmekte ve dönüşmektedir. Bu değişkenliğin içinde bu tutuculuk insanın tezatıdır.
Zihnin elinde yaşamış olduğumuz hal bir tür uyku hali… Zihinin bizi uykuda hayata karıştırma gücü vardır. Bir uyur gezer gibi, eylemdesin ama farkında değilsindir. Fakat uykuda boğma gücüde… Bazen zihnin sesi öyle yükselir ki kişi sağır olacak gibi hisseder. Zihin o kadar yoğun çalışır ki, kişi durduğu yerde bitap düşer. İnatçıdır çoğu kere, dik ve ısrarcıdır istilasında.
İşte çoğu zaman böyle anlardadır o sesten nasıl kurtulacağımın yakarışı?
An’da ışıldar bilincin ışıkları…
Nefesine odaklandığında, kendine döndüğünde, yaşamı izlemeye başladığında, bozduğunda ezberlerini senden içre sen çıkarsın meydana…
Kaç kere bilinçli olarak baktın çevrene, kaç kere duydun doğada ki seslenişi, ağaçların hışırtısını, suyun şırıltısını… Gerçekten sevdiklerimizi kaç kere tamamen onda olarak dinledik, mimiklerini fark ettik, sesinin tınısını duyduk, göz kırpışına şahitlik ettik. Gerçekten en son dikkatimizi kime hediye ettik… Peki ya kendimiz, kendimize dikkatimizi en son ne zaman hediye ettik. Kendini izle, davranışlarını, yaklaşımlarını, bedenini izle, jest mimiklerini. Yanıtlarını izle yaşama, nasıl cevap veriyorsun nasılsınlara… Yaptığın hangi eylem gerçek bir sessizlikle olabildi. O ses kaç kere izin verdi sadece tatmana, bakmana, hissetmene. Bozulan her ezber, senin yönetimi ele geçirme şeklin. Rutinlerinizi değiştirin. Yenilenin, yenilenmede ferahlık vardır.
Kendini izle… Otomatik pilottan çık, çayını içtiğin bardağı kavra, hisset dokusunu, çayın tadına odaklan… Arkadaşınla sohbet ederken orada ol, duy sesini, vereceğin cevaplar ezber olmasın. Hakikaten onun gözlerinde ol onunla söyleşirken… Değiştir tanımlarını, bu sefer gülmeyi seç.
Zihninle de savaşma sakın, bırak gelsin ve geçsin düşünceler, ona direnç gösterme, bir film izler gibi onu izle ama bir film olduğunu bil. Sen anda oldukça, sen nefesine odaklandıkça, sen her ne yapıyorsan ona gerçekten karıştıkça zihin geride durmasını bilecektir. Yeter ki sen özdeşleşme düşüncenle, sen düşüncen değilsin. Dışarıdan gelen ve değişebilir hiç bir şey sen değilsin.
Dikkatini yaşamına armağan et. Odaklandıkça ana, zihin geride durmasını bilecektir. Yaşamın tadı damağına gelecektir. Sen zihnin değilsin, yönetimi al eline. Onu kullan ama onun seni kullanmasına izin verme. Elinde olan tek şeyi bu anın, onu onurlandır.

